BECİN KALESİ HAKKINDA
Beçin, Milas'ın 5 km. güneyindeki ovada birden bire 200 metre yükselen platonun kenarına Menteşeoğulları tarafından kurulmuş bir Ortaçağ şehridir. burası antik dönem ve Bizans Devri'nde önemli bir yerleşim merkez değildi. Bununla beraber Beçin Kalesi'nin duvarlarında antik devir yapı kalıntıları devşirme olarak kullanılmıştır. Kalenin iç kapısının sağ tarafıdaki duvar ise bir tapınağın altı basamaklı mermer krepisi üzerine oturmaktadır. Şehrin ismi Ortaçağ İtalyan kaynaklarında "Pezona", Türk ve islam metinlerinde "Barçın", daha yenilerde ise "Peçin" olarak geçer. Bugünkü telaffuzu Beçin şeklindedir. 17. yüzyılda Evliya Çelebi'nin ziyaretindeBeçin, kale içinde 20 evden ibaret Milas'a bağlı bir nahiye idi, Hapishane olarak kullanılan kalesinde muhafız olarak bir dizdar ile 20 nefer vardı. Beçin Örenyeri, platonun kenarında yuvarlak ve sarp bir kayanın üzerinde yükselen kale ile bu kalenin güneyinde etrafı 1,50 metre kalınlığında surlarla çevrili bir şehri ihtiva eder. Üç tarafı sarp kaya olan kaleye ancak güneyden tek giriş vardır. Kalenin girişini büyük bir kule ve kısmen yıkılmış arka arkaya iki duvar müdafaa eder. Evliya Çelebi burada şimdi toprakla dolmuş olan 10 kulaç derinliğinde bir hendek ile bu hendeğin üzerinde zemberekli bir köprü görmüştür. Kalenin batısındaki mağaralara inen gizli merdiven de bugün tıkanmış haldedir. Bölgenin 13. yüzyılın ikinci yarısında Türk hakimiyetine girdiği bilinmektedir. Bölgeyi ele geçiren Menteşeoğulları başlangıçta Milas'ı başkent yapmışlar, ancak 14. yüzyılın başlarında savunması daha kolay olduğu için hükümet merkezini Beçin'e taşımışlardır. Beçin, Tacettin Ahmet Gazi'nin hükümdarlığı süresince beyliğin başkenti olarak kalmıştır. Bu kişinin 1391'de ölümünden sonra yöre, Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılınca hükümet merkezi Balat'a (Milet) taşınmıştır. Kentte günümüze ulaşan yapı kalıntıları Milas ovasına bakan iç kalede, surlarla çevrili dış kalede, surların dışında güneydeki Kepez ve Siğmen mevkiilerinde yoğunlaşmaktadır.
AHMET GAZİ MEDRESESİ VE TÜRBESİ
Kapısı üzerindeki kitabeye göre 1375 (H.777)'de Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilen medrese şihrin en sağlam kalmış abidelerinden biridir. 9.10 x 12.50 metre ölçülerinde bir avlunun etrafında sıralanmış on odayı ihtiva eden bu medreseye Gotik mimarisi tarzında yapılmış güneydeki anıtsal kapıdan bir eyvan vasıtasıyla girilir. Kapının tam karşısında Ahmet Gazi'nin üzeri yüksek bir kubbe ile örtülü türbesi vardır. Türbe, Gotik hatlar ihtiva eden sivri bir kemerle medrese avlusuna açılır. Bu kemerin dış köşelerinde bayrak tutan iki aslan kabartmasından sağdakinin elindeki bayrakta Ahmet Gazi'nin ismi yazılıdır. Kuzeydeki küçük kemerli kapı türbeden medrese dışına geçit verir. Türbenin içinde Ahmet Gazi'nin mezarını taklit eden ikinci mezarın kime ait olduğu kesin olarak tesbit edilememiştir. Üzeri beşik tonozla örtülü medrese odaları loş ve küçüktür. Her odanın bir ocağı, iki veya üç dolabı vardır. Odaların damı toprakla örtülerek ayazlık haline getirilmiştir. Buraya iki yanlardaki koridorlar ve merdivenlerden çıkılır. Türbenin sağında ve solundaki büyük odaların üzerinde ikinci katta şimdi harap olmuş birer oda vardır. Türbenin kubbesi kiremitle örtülüdür. Medresenin cephesi, doğu duvarı, batı duvarının cepheden itibaren 6 metresi, avluya bakan iç duvarlar, koridorlar ve kapı içleri kesme küfeki taşı ile kaplanmıştır. Kuzey tarafında batı duvarının yarısı ile medrese odalarında kaplama olmadığı gibi sıva da yoktur. Medrese inşaatının bitiminden sonraki bir tarihte türbenin doğusundaki odanın dış duvarına bitişik olarak, aynasında karşılıklı iki aslan kabartması olan kemerli küçük bir çeşme ilave edilmiştir. Avlunun ortasındaki dört köşe mermer döşeme vaktiyle burada şadırvan olduğunu göstermektedir.
ŞEHİR İÇİNDEKİ DİĞER YAPILAR
Doğu ve batı tarafı ikişer yuvarlak kule ile kuvvetlendirilmiş olan surlar oldukça geniş bir sahayı çevreler. Surlar içindeki ikinci sağlam yapıkale ile Ahmet Gazi Medresesi arasındaki Büyük Hamam'dır. Evliya Çelebi'nin tarifinden medresenin önünde bulunduğu anlaşılan, 14. yüzyılda İbn-i Batuta'nın inşa edilirken gördüğü Orhan Bey camii tamamen yıkılmışsa da , temelleri ve mermer kapısı halen ayakta durmaktadır. Bu camii yıkıntısının hemen doğusunda kare planlı iki türbeden birinin kubbesi çökmüştür. Daha doğuda Kızılhan denilen zemin katı beşik tonozlu, üst katı üç kubbe ile örtülü, merdiveni dıştan batıya bakan bina oldukça iyi durumdadır.
SUR DIŞINDAKİ YAPILAR
Surların dışında güneyde etrafı duvarlarla çevrili, zamanında pazaryeri olarak kullanılan büyük bir avlu (Emir avlusu), yan yana üç büyük beşik tonozla örtülü Karapaşa Hanı ile doğuda yine han olduğu tahmin edilen tonozlu daha küçük bir yapı vardır. Mezarlık surların hemen doğusundan başlayarak makiler arasında şehirden Kara Ahmet Deresi adında küçük bir dere ile ayrılan Kepez Mevkii'ne doğru uzanır. Bir kısmı ahmet Gazi Medresesi'ne getirilmiş olan mermer mezar taşları 14. ve 15. yüzyıla ait Türk mezar anıtlarının en güzel örneklerindendir. Surların 15 dakika doğusundaki Kepez Mevkii'nde bir grupyapı yer almaktadır. Bunlardan Yelli Camii tek kubbeli, son cemaat yeri iki çapraz tonozla örtülü küçük bir camiidir. Caminin batısında üst kısmı çökmüş bir hamam, doğusunda ise Ahmet Gazi Medresesi'ne benzeyen harap bir medrese ve biraz daha ilerde 7.75 x 10.30 metre ölçülerinde mermer bir havuz yer almaktadır. 1970'li yıllarda Prof.Dr.Oluş ARIK tarafından başlatılan Beçin kazısı çalışmalarına 1995 yılından itibaren Milas Müze Müdürlüğü ile Prof.Dr.Rahmi Hüseyin ÜNAL ve ekibiyle devam edilmektedir.
|